arkınçelik
ifade tasarımı
web PEN WHITE.png

yazılar

çok sevdiğim bir arkadaşım Murat İpek'ten alıntı ile 

"merak etmeyin ben yazarım"

yetişkinlik

İyimserlik ve saflığı aşağılamak yetişkin olmanın ilk koşulu…

Peki ya yetişkin olmak nedir?

Kaybolan oynama isteği, yok olan hayal gücü ve yaratıcılık, toplumun kabul ettiği sınırlara yaklaşmadan, sınırları daha da daraltarak var olmaya çalışmak mı?

Herkesin kötülük düşündüğü ve hatta planladığı, her köpeğin ısırıp her koşanın düştüğü bir dünyada yaşadığımızın farkına varmak mı?

“İçinizdeki çocuğu öldürmeyin” lafıyla dalga geçen herkes aslında cenazede kahkaha atan insanlar kadar abuk bir durumda kaldıklarının farkında bile değildir oysa. Bir ölümden söz ediliyor! Sokakta kafasına kurşun “rastlayan” çocuklardan söz etmeye başladığımızda içimizdeki çocuğun tarafımızdan katledilmesine gerek olmadığını kim hatırlatacak peki?

“Neşenle insanları rahatsız etme, azıcık sakin ol!”  adlı bir kitap yazmak lazım çünkü çocukların eğlenirken attığı çığlıklardan rahatsız olmayanların azınlık olduğu dünyada, neşeli, saf ve fazla hevesli insanlar ne yazık ki ziyadesiyle rahatsız edici bulunuyor.

Buna ben de dahilim...

Adı geçen rahatsızlığın altında yatan nedenlerden biri de “yapmacıklık” hissi. Kendisi karşısındaki kadar pozitif olabilmek için ancak rol yapmak zorunda olan insanların “bu ancak sahte olabilir” önyargısı nedeniyle samimiyetsiz yaftası yapıştırılan tavırlar aslında modern insanın en yaygın rahatsızlığı depresyonun ve yalnızlığın asıl ilacı. Herkes benzer durumlarda bizimle aynı tepkileri vermek zorunda değil ancak toplumun bunu kabul etmesi epey zor görünüyor. Farklılıkları bastırıp aynılıkları taçlandıran üniforma aşığı baskı sistemleri gökkuşağını griye boyamak derdinde. Tabii ki her eksantrik şahsiyeti bağrınıza basın demiyorum (aslında diyorum) ama yine de kınamadan önce biraz durun düşünün sonra düşünmek yerine hissetmeye çalışın.     

Terlediği için üşütüp hasta olan çocuk, terlemesine izin verilmeden büyürken bağışıklık sistemi buna alışık olmadığı için hasta olur. Yani koşup oynayamadığı için…

Çocuklar, dünyadaki kötülüklerden korunmaya muhtaç oldukları ve bu kötülükleri tanıyıp onlardan korkmaları gerektiği düşüncesi ile büyükler tarafından anlayamayacakları kadar erken zamanda “kötü” ile tanıştırılıyor. Oysa içimizdeki saflığı kaybettikçe biz de “korkulması gereken”lerden biri oluyoruz, çoğu zaman farkında olmadan.

Korkmak yerine, kötüyü bilip ona rağmen korkmadan çekinmeden cesur ve özgürce kendimiz olabilmek için yetişkin hayatımızın büyükçe bir bölümünü psikolojik destek alarak geçiriyoruz. Çocukken sahip olduğumuz neşeyi önce bastırıp köreltmeye sonra yeniden yakalamaya uğraştığımız bir kısır döngü.    

İçimizdeki iyimserliği kaybetme nedenimiz aslında yine aynı. Hayal kırıklığı ve bastırılmış istekler. Kendini yeterli görmeme, kurban psikolojisi derken toplumun idaresini yürüten asıl güç “para ve çarpıtılmış başarı hırsı” tarafından yok edilen, kişinin sadece öz varlığı ile tatmin olma hali. Yani eğer zayıf, zengin ve zevkli değilseniz bir hiçsiniz!

Sağlıklı değil, zayıf…

Elindeki ile mutlu olan değil, hep daha fazlasını isteyen ve mümkün olan her yoldan mümkün olan en yüksek miktarda para ve mal sahibi olan…

Kendini iyi hissettiği, kendine yakıştırdığı gibi giyinen ve davranan değil, trend, moda, marka ne ise onlarla giyinen ve kabul gören tarzı yansıtan kişi…

Yargılarımız hazır paketlerde, herhangi birine yapışmak üzere kolayda bekler halde.

Burnu havada olduğu kadar havalı ve küçümseyen tavırlarla herkes ve herşeyi eleştiren sevimsiz ve sevgisiz bireyler olup çıkıyoruz içimizdeki çocuk büyüyünce.

Büyümesek iyiymiş...

Yayında, yapmacık tavırlarla olmadığı biri portresi çizen ve buna herkesten çok inanan meslektaşlarıma ithafen.

Arkın Çelik