ifade tasarımı
web PEN WHITE.png

yazılar

çok sevdiğim bir arkadaşım Murat İpek'ten alıntı ile 

"merak etmeyin ben yazarım"

bildiğin karşındakinin anladığı kadar

“Senin bildiğin karşındakinin anladığı kadardır.”

Bu memlekette yaşayıp bu lafın idrakına varamamak, huzursuzluk ve mutsuzluğun kesin garantisidir. Yıllardır beni tanımayan insanların hakkımda yaptığı en olumsuz yorum “ukalalık” olmuştur. Oysa ukala sözcüğünün anlamı “bilmediği konuda konuşan”dır ve ben bilmediğim konuda kesinlikle konuşmam.

Bizim insanımız ne yazık ki her konuda uzman düzeyinde fikir sahibi olduğu için ileri geri desteksiz atmayı da görev sayar. Doğal olarak da bilmediği konuda konuşmama ilkesine sahip birini görmek uzaylı görmekle aynı olasılık oluyor. Doğru bildiğini paylaşmak ise “milletin işine karışmak” ya da “tekerine çomak sokmak” olarak adlandırıldığından dokuz köyden kovulanlar da bu cinsin üyeleridir. Yıllar içinde artık gördüğüm yanlışları işaret etmek de yorucu hale gelmeye başladı. Kim neyi doğru biliyorsa yapsın diye boş vererek, “laissez faire” doktrinini benimsemek zihinsel yükümü biraz azaltmış gibi gelse de hala midemde kasılmaya neden olan durumlarla karşılaşmak bir hayli mümkün.

Bizde yaygın hastalıklardan bir diğeri de takdir eksikliğidir. Çocukluğundan itibaren bireyler yaptıkları iyi işlerde gördükleri takdiri değil, yanlışlarında çekecekleri cezayı hatırlayarak büyürler. İyinin iyi olduğunu açık açık söyleyen, ya yalakalık yapıyordur ya bir çıkarı vardır. Çıkarı olduğunu ise hiçkimse itiraf etmek istemez. Oysa en karmaşık ya da basit ilişkinin temelinde çıkar vardır. “Çıkar” sağlanan maddi yarar ya da iyilik olmak zorunda değildir ancak bizde hak etmediği yerde bulunan o kadar çok insan var ki çıkarları doğrultusunda omurgasını feda ederek haysiyetsizleşmek fena halde acınası olsa da artık fazlasıyla alışıldık bir manzara. İyiyi takdir etme özürlü Türk insanı, özünden uzaklaştıkça sadakayı bile “bu duruma düşmeyeyim” korkusu, yani katarsis nedeniyle verir oldu. Karşılıksız vermek gibi bir kavram kalmadığından, yapılan her iyiliğin arkasında gizli bir hesap arandı, günü gelince bedelden ağır diyet istendi. Toplumsal paranoyaya itilip komplo teorileri üretmeyi milli hobimiz haline getirdik. Bunu bir tek siyaset düzeyine uygulayamadık ama bireysel komplo teorilerinde dünya sırlamasına gireriz!  

Herkes kötü niyetli, her işin arkasında bir iş var... olunca... doğal sonuç, yapılan her yorum eğer iyi birşey söylüyorsa birşey isteneceğinden, kötü birşey söylüyorsa zaten beklenenden kaynaklanıyordur. Bütün iyi niyetinizle yaptığınız yapıcı eleştirinin de geri dönüp ukalalık olarak değerlendirilmesi de kanımca bu nedenle meydana geliyor.

Kimsenin dediğini dinlemeden kendi yarı cahilliğine inancı tam ilerleyen adem oğlu, işini yarım yamalak yapıp tam boy bahaneler uyduruyor basiretsizliğine. Herkesin yeri dar, yer varsa yeni dar ve kalıplar varlığı engeleyecek derecede kemiğe basana kadar basmakalıp hale getirilirken; fazlasını beceremeyeceğinden ötürü, daha iyisini yapmasına hiç fırsat verilmemiş hatta hep engellenmiş gibi yapmaya alışmış piyasa tellallarının idareten idare ettikleri teamüllerle gittikçe sığ ve yoz bir genelgeçerlik peyda oluyor.

Gerçekten ölmeye hazır insan, tam anlamıyla yaşamaya başlayabiliyor. Tekamül, bir sonraki aşamaya geçebilmek için hali hazırdaki durumunun farkında olabilmek ve hepsinden önemlisi değiştiremeyeceklerini kabul etmekle başlıyor. Bir başkasını ön yargısız dinleyebilmek için insanın iç sesini susturup söyleneni duyabilmesi gerekiyor. Yenmek ya da yenilmek yargılarından arınan birey için eskinin kayıpları deneyim olarak değer kazanıyor ve herşey kazanca dönüşüyor. Biri sizi hakkınızı vererek eleştiriyorsa size değer veriyor demektir, dinleyin söylenenler belki gerçekten bir gün işinize yarar...      

Arkın Çelik